Paul Sutter
Kulağa biraz kötü bir bilim kurgu filminin sloganı gibi gelse de galaksimizin sınırlarının ötesinde, bize karşı inanılmaz bir güç uygulayan gizemli bir varlık mevcut. Tam anlamıyla ne olduğunu ve ne zamandan beridir orada olduğunu bilmiyoruz. Yine de isminden haberdarız: ‘Dipol-kovar’.
İsim biraz aptalca olabilir ama bu çok gerçek bir şey. Bununla birlikte, kaygılanmaya gerek yok; o yalnızca evrende 13.8 milyar yıldan beri gerçekleşen olağan yapısal oluşum sürecinin normal bir neticesi.
BİR ‘SÜPERKÜME’ NASIL OLUŞUR
Sahneyi ‘dipol-kovar’a hazırlamak için büyük adımlarla ilerlememiz gerek. Ve bunu her zamanki astronomimizle, yani büyük, galaksi ölçekli olaylar ve enerjilerle yapamayız. Hayır, gerçekten de büyük düşünmeliyiz. Samanyolu’nun hemen ötesinde birkaç galaksi daha mevcut. İki buçuk milyon ışık yılı mesafede, herkesin tanıdığı ve sevdiği Andromeda bulunur. Ayrıca hiç kimsenin umursamadığı Triangulum da orada. Bizimki dahil üç galaksi ve birkaç düzine cüce gökada bir araya gelerek birkaç milyon ışık yılı çapındaki bir yapı için fazlasıyla alçakgönüllü bir isim olan ‘Yerel Grubu’ oluşturur.
Yerel Grubumuza en yakın büyük buluşma, bize 60 milyon ışık yılı mesafede bulunan ve binden fazla galaksinin meydana getirdiği büyük bir grup olan Başak Kümesi’dir. Yerel Grubumuz ve bu bölgedeki diğer gruplar Başak Kümesi’nin bir parçası değiller; bundan ziyade, Başak Üst Kümesi olarak bilinen daha büyük bir yapıya dahiller.
İşlerin kısmen karıştığı yer de işte burası. Gruplar ve kümeler iyi, anlaşılabilir tanımlara sahiptir: Kütle çekimsel olarak birbirlerine bağlıdırlar. Süperkümeler ise böyle değildir; onlar yalnızca kümelerden daha büyük ancak tüm evrenden daha küçük olan galaksi yığınlarıdır. Farklı kozmologlar “süperküme” kelimesinin çeşitli tanımlarını kullanabilir ve bir grup farklı sınıflandırma elde edebilirler.
Bu, bir büyükşehir bölgesini tanımlamaya çalışan bir nüfus sayımına benzer: Elbette, şehir sınırları var ama büyük bir şehrin yakınında yaşayan ve içinde çalışan tüm insanları ne yapacağız? Tam olarak neredeler?
SÜPERKÜMELER VE BOŞLUKLARIN HİKAYESİ
Bu farklı tanımlara karşın, kimi genel sınırlar çizebiliriz. Başak Süperkümesi, ‘Laniakea’ diye anılan daha büyük bir süperkümenin küçük bir dalı gibi görünüyor. Shapley Süperkümesi, Herkül Süperkümesi ve Pavo-İndus Süperkümesi gibi diğer süperkümeler Laniakea’nın etrafını sarar ve onunla bağlantı kurarlar. Bu muazzam yapıların her biri yüz milyonlarca ışık yılı boyunca uzanır. Süperkümeler, banyo küvetinize çok fazla sabun döktüğünüz zaman gördüğünüz köpüklere benzer. Biz yalnızca bu köpük ağının farklı kısımlarına havalı isimler veriyoruz. Aslında, tüm bu köpük parçaları arasında, devasa genişlikte bomboş bölgeler mevcut. Banyonuzdaki o boş bölgeler, sabun köpüğünden oluşan balonları andırır. Kozmolojideyse, onlar büyük kozmik boşluklardır.
Her üst küme, komşusu olan kozmik boşluğun sınırını belirler. ‘Sculptor Boşluğu’, ‘Canis Major Boşluğu’, ‘Boötes Boşluğu’ ve daha fazlası mevcut. Bu boşlukların hepsi de çöldeki vaha yerleşimleri gibi birkaç başıboş gökadadan başka hiçbir şey barındırmayan bomboş kozmolojik çorak arazilerden oluşan geniş bir bölgedir. Boötes gibi bu boşlukların en büyüğü, 300 milyon ışık yılı çapına ulaşır. Orada bir sürü hiçlik var.
Aslında, Evren’de bulunduğumuz yerel çevreyi haritalamak biraz güç (ve “yerel” derken, yaklaşık bir milyar ışık yılı içinde bulunan her şeyi kastediyorum). Çünkü Samanyolu’ndaki tozlar görüşümüzü engelliyor ve neler olup bittiğine ilişkin bir fikir edinmek için hassas kızılötesi ve radyo araştırmaları gibi havalı astronomik numaralara başvurmak zorundayız.
Kozmologlar bu araçlar sayesinde, Laniakea’nın en yakın komşusu olan Shapley Süperkümesi’ni belirleyebildiler. Shapley Süperkümesi’nin kütlesi o denli büyük ki, bu bölgenin tamamı üzerinde kütle çekimsel bir etki uyguluyor. Samanyolu da dahil olmak üzere bütün galaksiler bu yönde ilerliyor.
Buna karşın, Shapley Süperkümesi’nin tahmini kütlesi, sahip olduğumuz hızı açıklamak için yeterli olmayabilir. Shapley’in çekim etkisine ek olarak, ters yönden etki eden farklı bir şey, bir itme olmalı. Bu, Samanyolu’nun karşı tarafında bulunan ve ‘Shapley Üstkümesi’ olarak adlandırılan varsayımsal bir boşluk (ve olası bir süper boşluk) olan ‘dipol-kovar’ olabilir. Shapley bizi büyük kütle çekimiyle kendine çekerken, dipol-kovucu bizi devasa hiçliğiyle itiyor. Peki bu nasıl oluyor?
Bunu şöyle düşünün. Diyelim ki bir şeyde -bir tahta parçası, bir parça peynir ya da evrenin büyük ölçekli yapısında- bir delik açtınız. Eğer o deliğin yakınlarına bir şey yerleştirirseniz, delik dışında her yönden kütle çekimsel bir etkiye maruz kalır. Hâl böyleyken nesne delikten uzaklaşma eğilimi gösterir, çünkü bu delik kendi kütle çekimsel etkisine katkıda bulunamaz. Sadece orada oturuyor ve kelimenin gerçek anlamıyla hiçbir şey yapmıyor olsa da delik -veya boşluk- nesneyi itiyormuş gibi görünür.
Yazının orijinali Space sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)